Sevgi, mutluluğun kaynağı, sıcaklığıyla gönüllerde yer eden en güzel duygudur. Çıkara dayalı, sırf motivasyonla oluşan doğal bir ihtiyaç değil, aksine; özgürce iradi bir tutum almayı öngören kesin bir ihtiyaçtır.
İnsanın iç dünyası, hiçbir zaman kendi kendini dolduramaz. Her zaman başka iç dünyaların yaşantılarına ihtiyaç duyar. Bunu bulamazsa sınırsız bir yalnızlık yaşar (Kardaş, 2017).
Özdemir Asaf şu dizelerinde; sevginin önemini çok güzel ifade etmektedir:
“Yaşamak, ilkin sevgi ile, sevmek ile başlar,
Doğumla, doğmakla değil
Yaşam da sevgisizlikle biter,
Ölümle, ölmekle değil “
Sevginin gökkuşağında; sabır, iyilik, cömertlik, tevazu, zarafet, fedakârlık, farklı olana saygı, masumiyet ve samimiyet vardır. Tüm bu nitelikler, insanı ölümsüzleştirecek sonsuzlukla ilişkilidir.
Tasavvuf ehli, varlığın ortaya çıkışının temelini ilahi muhabbete bağlar. Varlık alemindeki her şeyde bir sevgi istidadı vardır. Canlı cansız tüm varlığın devamı, işte bu sevgiyledir. İmanın temeli de sevgiye dayanır.
Sevgi, seven ile sevilen arasında çok kuvvetli bir bağdır.
Sevginin olmadığı bir yerde; ülfet, neşe, şevk ve huzur olmaz. Böyle bir gönülde şefkat de yeşermez. Sevgi, doğru yönetilirse; gönül tortularını eriten ve kişiliği arıtan bir iksirdir
Sevgi bir Hak vergisidir.
Ruhla sevmek ise; insanı gerçek aşka götüren yoldur.
Sevginin mahlukat sayısınca farklı çeşitleri olabilir.
Ancak ruhla bağlantılı olan, gerçek ve sonsuz olan sevgidir. Bu sevginin en büyük belirtisi; bencillikten ve çıkar duygusundan uzak oluşudur.
Fuzuli:
“Canı kim cananı için sevse, cananın sever,
Canı için kim cananın sever, canın sever”
Diyerek, gerçek aşkın farkını ortaya koymuştur.
Ruhla sevince insan sevdiğini kendisi gibi, hatta daha da çok düşünür. Sevmek sevdiği olmaktır. Sevmekle ikilik kalkar, bir olunur. Sevmek sevdiği ile kalbini bölüşmektir. Öyle ki; özgür bırakılsa bile, ikisi de orayı terk etmez. Gönüllü bir tutsaklıktır bu (Üsküdar, 2013).
Musa Topbaş Hazretlerine göre; böyle bir sevgi, insana verilebilecek en yüksek rütbedir.
Yaratan aşkına yaratılanı sevmek ve ona şefkat göstermek, gerçek kemal halidir.
Nitekim din: “Halik’a tazim, mahlukata şefkatten ibarettir” diye tarif edilmiştir.
Merhametli insanı başta Allah (cc), Efendimiz (sav), Allah dostları, bütün insanlar ve mahlukat sever (Ergül, 2007).
Muhabbetin merkezine Allah sevgisini oturtmak ve diğer sevgileri ona bağlamak, Allah dostlarının usulleridir.
Yaklaşık yirmi yıl önce yazdığım aşağıdaki dizeler, bütün yazının yalın bir özetidir:
RUHLA SEVMEK
Çeşitleri var sevginin saymak zor
Ruhla sevmek hepsi için sanki bir kor
Tutuşturur diğerlerini konunca içine
Bürünür artık biçimden biçime
Kendin de ayırt edemez olursun
Hele dışardakilerin vay haline!
Sevgi kapsamlı bir kelime
Karşıdakine verilecek en yüksek rütbe
Eziyeti olmaz elbet
Sadece Allah için sevilirse
Dostluk kalsa geriye
Lekelenmese, zedelenmese
Özel kalsa, çıkarsız
Sadece sevgi kalsa
Tümde biri görmek ve ondan alınanı çoğuna yetirmek
Nasip olsa keşke herkese böyle sevmek!
Nasiplenmek dileğiyle…
Kaynaklar
Ergül, A. 2007. Hace Mûsâ Topbaş -Kuddise Sirruhu-.Erkam Yayınları: 307,422s.
https://www.artigercek.com/yazarlar/umitkardas/sevgi-uzerine
http://blog.milliyet.com.tr/ben-senin-ruhunu-sevdim-/Blog/?BlogNo=440855